Əsas Səhifə Konsulluq Press-relizlər Azərbaycan Mətbuat Əlaqə

Press - Reliz Arxivi
 

• 10.04.2010   PRESS-RELEASE No- 09
 

• 26.03.2010   PRESS-RELASE No- 08 31 March Genocide. Special Edition
 

• 21.02.2010   PRESS-RELİZ No- 07 HOCALI SOYKIRIMI Özel Yayın
 

 
 
Press - Reliz
  http://justiceforkhojaly.org/
http://www.hocalisoykirimi. com/
http://www.itusozluk.com/goster.php/hocal
http://www.1923turk.com/showthread.php?t=12678

HOCALI SOYKIRIMI

Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede Yukarı Karabağ bölgesindeki Hankendi'de konuşlanan Rus, Soviet ordusunun 366'ncı motorize Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı ve ağır silah ateşi desteğiyle bir süredir kuşatma altında tutulan Yukarı Karabağın Hocalı kentine girdi. Azerbaycan resmî rakamlarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sivil Azerbaycan Türkü öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocuklar bile bundan nasibini almıştır. Ermeni güçleri, bölgedeki çatışmalar nedeniyle 7 ila 10 bin olarak bilinen nüfusunun 4 bine kadar düştüğü kentteki yaşlı ve çocuklardan oluşan sivil halkı ayrım yapmadan vahşice katlederken, kentten şans eseri kurtulanların ifadeleriyle uygulanan vahşet gün yüzüne çıktı.
Bölgeye belli bir süre sonra girmesine izin verilen yabancı gazetecilerin izlenimleri Batı ve Rus medyasında “tarihte eşi görülmemiş vahşet, gözleri oyulan, derileri yüzülen çocuk ve kadın cesetleri, diri diri yakılan insanlar” gibi ifadelerle yer aldı.
Daha sonra yapılan belirlemeler doğrultusundaki resmi açıklamalara göre, Hocalı'daki katliam sırasında çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 613 kişi katledildi, 1275 kişinin esir veya kayıp olduğu kesinleşti.
Ancak söz konusu belirleme çalışması bölgeye ilişkin önceki kayıtlı nüfus ve şans eseri katliamlardan kurtulanların ifadeleri doğrultusunda yapılabildiği için, gerçekte Hocalı'daki katliamda hayatını kaybedenlerin çok daha fazla olabileceği ifade belirtiliyor.
Kayıp olarak bilinenlerin bir bölümünün de katliam kurbanları arasında olduğu öngörülürken, halen Ermeni işgali altında olması nedeniyle bölgede geniş çaplı bir inceleme bugüne kadar yapılamadı.
Yukarı Karabağ bölgesinde yapılan bu katliamlar sırasında bölgedeki Ermeni güçlerinin başında ise bir önceki ve bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanları Robert Koçaryan ve Serzh Sarkisyan gibi isimler de yer alıyordu.
Ermenilerin Mayıs 1992'de Nahçıvan'a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askeri müdahalede bulunabileceğini açıklamıştı. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer'e saldırmasıyla harekete geçti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermedi. Kararın ardından AGİT bünyesinde
arabuluculuk çalışmaları başlatıldı.

madde: Karabağ Savaşı

Dağlık Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı ili Ermeni güçleri için önemli bir askerî hedef niteliğinde idi. Kasaba Hankendi'le Ağdam'ı bağlayan yolun üzerinde bulunup bölgenin tek havalimanı için üs konumundaydı. Human Rights Watch'ın raporuna göre Hocalı kasabası Hankendi'ni top ateşine tutan Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından üs olarak
kullanıldığı için Ermeni kuvvetler tarafından top ateşine tutukmaktaydı.
Aralık 1991'de Hankendi çevresinde yerleşen ve Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınmasından sonra, Hocalı kasabası tamamen Ermeni ablukasında kaldı. 30 Ekim'den itibaren kara yoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası olarak helikopter kalmıştı. 20 Kasım 1991'de Hocavend semalarında Mi-8 helikopterin Ermeni kuvvetler tarafından vurulması ve sonuçda bir kaç Azerbaycan devlet resmileri, Rus ve Kazak gözlemciler dahil 20 kişinin ölümünden sonra, hava ulaşımı da kesilmişti. İşgalden önce 1991-1992 kış aylarında Hocalı sürekli olarak bombalanmıştır. Hocalıdan çıkmış mültecilerin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne söylediklerine göre, bazı durumlarda bombardımanlar açıkca sivil hedeflere karşı
yönlendirilmiştir. Saldırı öncesi, birkaç aydır kasaba elektrik ve gazdan yoksundu.
936 km2'lik alana sahip, savaşdan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yağmaya maruz kalmış ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı. Kasaba Alef Hacıyev komutasındaki yaklaşık 160 hafif silahlı kişiden oluşan Özel Polis Gücü (OMON) birlikleri tarafından
savunulmaktaydı. İlaveten 200 kişilik savunma kuvveti mevcuttu.
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî rakamlarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocuklar bile
bundan nasibini almıştır.
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, Hocalıya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonyan'ın olümünden sonra, Markar Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother's Road) başlığıyla ABD'de çikardığı kitapda Hocalı katliamını şöyle tasvir ediyor:
Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudakı açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdakı Azeri kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar. Burdaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiyi açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları
kınlarından çıkarakak bıçaklamaya başlamışlar.
Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgarın sesi ıslık çalıyordu, ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgar henüz erkendi.
Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi. Bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a söylediklerine göre:
Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu [stereotipi] kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanlarında olmasını anlamalıyız.
Ermenistan Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na Ermenistan Dış İşleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupda, Azerbaycan'ın olayı "utanmazcasına kullandığını" söylemiştir. Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçışını kolaylaştırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu dağ geçidinden yerli halkın kaçışının Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini savunmuştur. Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terketme çağrısında bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme Örgütü Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının kaçmaya çalışanları vurduğunu
yazmıştır.
Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri kendi sözlerini bariz şekilde yanlış yorumlaması gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.
İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi raporu hem de Memorialın raporunun Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi delilin içermediğini ifade etmiştir.


Uluslararası tepki

İnsan Hakları İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak nitelemiştir.. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocalı'da yaşanan katliamı "soykırım" olduğunu ilan etti
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 30 üyesi (12 Türkiyeli, 8 Azerbaycanlı, 3 Birleşik Krallıklı, 2 Arnavutluklu, 1 Bulgaristanlı, 1 Lüksemburglu, 1 Eski Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nın Makedonya Cumhuriyetili, 1 Norveçli ve 1 Polonyalı) tarafından imzalanan, Ermeniler tüm Hocalıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler ifadesinin de yer alan ve 19. yüzyılın başlarından beri Ermenilerin tarafından Azerilere karşı işlenen soykırım olarak tanınmaya adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelere söyleyen 324 nolu bildiri yayımladı.
2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupda Hocalı olaylarını Azeri katliamı şeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını sunmuştur.
İsim [değiştir]
Olay Azerbaycan tarafından "Xocalı soyqırımı" (Hocalı soykırımı), "Xocalı faciəsi" (Hocalı faciası) şeklinde adlandırılırken, Ermenistan tarafından Hocalı hadisesi gibi terimlerle ifade edilir. Dünyanın çeşitli dillerinde ve ülkelerinde de Hocalı katliamı benzeri ifadeler kullanılır.

HOCALI KATLİAMI

1991 yılında Azerbaycan Parlamentosu’nun halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ’ın özerk bölge statüsünü ilga etmesine karşılık Dağlık Karabağ Parlamentosu bir referandum düzenleyerek cevap vermiştir. Çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu bölgede referandum sonucunda Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan etmiştir. 1992’de Sovyet birlikleri de bölgeden çekilmiştir.
Hocalı’da gerçekleştirilen katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile SSR (Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Bu kanunla birlikte Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde av silahları da dahil olmak üzere silahlar toplanmış, Dağlık Karabağ’da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azerilere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır.
10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. Saldırılar sırasında Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000’in üzerindedir. Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları şu şekilde aktarmaktadır:
“Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”
Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçti. BMGK, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermedi. Kararın ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlatıldı.
1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan edilmiştir. Savaş sonrası çözüme kavuşturulamayan bir diğer sorun da, ülke içerisinde yerinden edilen ya da sığınmacı durumuna düşen bir milyon civarı Azeri’dir. Bunların büyük bir çoğunluğu Azerbaycan sınırları dahilinde yaşamaktadırlar. Azerbaycan nüfusunun %10’undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş sığınmacılardan oluşmaktadır ki bu, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına gelmektedir. Bu insanlar hâlâ Ermenilerce işgal edilen topraklarda bulunan evlerine geri dönmeyi beklemektedirler. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan veya başka ülkelerden Azerbaycan’a gelen Azerbaycan vatandaşları, Azerbaycan hükümeti tarafından “göçkün” olarak adlandırılmaktadır. Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan göçkünler; mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Bu kişiler Bakü ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, dükkanlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarlarında yaşam mücadelesi vermektedirler.


HOCALI SOYKIRIMI TANINMALI

Her fırsatta sözde Ermeni soykırımını gündeme getiren, Türkiye’yi karalamaya çalışan ve bunun ateşli savunuculuğunu yapan ABD’deki Ermeni diasporasına, Amerikalı bir senatörden tokat gibi bir açıklama geldi. ABD Kongresi’nin Ulusal İlişkiler Komisyonu Üyesi Don Barton, Kongreyi Hocalı soykırımını tanımaya çağırdı. Barton, Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuşmada, “Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla ulusal toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır. Zaman zaman üyeler, aslı olmayan sözde 'Ermeni soykırımını' tanımaya çağırılsalar da, Ermenilerin Hocalı'daki katliamlarından tek bir kelimeyle bahsedilmemiştir” dedi.
Barton, Hocalı adlı Azerbaycan şehrinin 1992 yılında Ermeniler tarafından silindiğini, tüm Azeriler için Hocalı sözünün acı, hüzün ve gaddarlık anlamına geldiğini belirttiği konuşmasında, “26 Şubat 1992 tarihinde, Ermeni askerleri, Hocalı'da 613 kişiyi öldürmüş, tüm aileleri parçalamış, 1.275 kişiyi esir almıştır; 1.000 kişi sakatlanmış, 150 kişi de kayıplara karışmıştır”
dedi.
Barton, konunun ABD Kongresi gündemine getirilmesini ve Hocalı soykırımının tanınmasını istedi.
ABD Kongresi’nin Azerbaycan Heyeti Eşbaşkanı, Demokrat Kongre Üyesi Solomon Ortiz de, Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin Dağlık Karabağ ve yedi bölgeyi işgal etmesi sonucu 1 milyon Azerbaycanlının göçmen ve mülteci durumuna
düştüğünü söyledi.
Ortiz, meslektaşlarını Ermenistan-Azerbaycan sorununun barış yoluyla çözülmesini desteklemeye çağırdı ve yakın zaman önce Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya dayanarak, ABD’nin Dağlık Karabağ’ı bağımsız bir devlet olarak tanımadığını ve iktidarını meşru görmediğini hatırlattı. Sorunun çözümünün AGİT Minsk Grubu çerçevesinde aranmasına rağmen bir ilerleme kaydedilmediğini, bununla birlikte ABD’nin bu yönde çalışmaları sürdürdüğünü ve problemin Minsk Grubu çerçevesinde çözülmesine sadık kaldığını belirten Ortiz, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) Dağlık Karabağ’la ilgili son kararına da değindi. Kongre üyesi, söz konusu karara göre, Azerbaycan topraklarının büyük bir bölümünün hala Ermeni kuvvetlerin işgali altında olduğuna, Dağlık Karabağ’ın ayrılıkçı güçlerin kontrolünde bulunduğuna dikkat çekti.
Ortiz, “AKPM, AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları sorun üzerinde uzlaşılmasına çalışmalı, taraflar ise BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymalıdır. Dolayısıyla onlar askeri hareketlerden kaçınmalı, işgal edilmiş bütün topraklardan askeri güçler çıkarılmalıdır. Avrupa Konseyi’nin girişimini ve ABD yönetiminin açıklamasını alkışlıyorum” şeklinde konuşurken, Rusya ve İran arasında bulunan Azerbaycan’ın terörle mücadelede ABD’nin önemli bir müttefiki olduğunu da
vurğuladı.
Öte yandan, Kanada’da yaşayan Azerbaycanlılar, bu ülkedeki Alman, Fransız, İsveçli ve İsrailli topluluklara başvurarak, Hocalı soykırımı meselesinin Ottava’daki resmi organlarda, dolayısıyla Kanada Parlamentosu’nda müzakere edilmesi için destek istediler.
Uyanış” Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Aslan Halidi’nin konu hakkında verdiği bilgiye göre, başvuruya Alman ve İsraillilerden olumlu yanıt geldiğini kaydederek, sözkonusu başvuruda topluluk olarak görüş bildirmelerinin de istendiği bildirildi. Ermeni lobisinin Ottava’da Azerbaycan-Ermenistan sorununu Hıristiyan-Müslüman savaşı olarak yansıttığını kaydeden Halidi, Kanada Parlamentosu’nun konunun yakın zamanda müzakeresine ilişkin başvuruları cevaplayacağını, bugün bu başvuruların incelenmekte olduğunu söyledi. Halidi, Ottava’da Hocalı soykırımı ile ilgili çeşitli anma törenleri düzenleneceğini ve Kanada kamuoyuna Ermeni vahşetini konu alan materyaller dağıtılacağını da kaydetti.
Diğer taraftan, İran’daki Güney Azerbaycanlılar da Tahran şehir yönetimine başvurarak, Hocalı soykırımı dolayısıyla 26 Şubat tarihinde Ermenistan Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi yapmak için izin istediler. Güney Azerbaycanlılar, etkinliğe izin verilmemesi halinde dahi, her koşulda sözkonusu gösterinin düzenleneceğini bildirdiler.
Azerbaycan ve diasporada yaşayan Azerbaycanlılar, Hocalı soykırımının tanınması, ihlal edilen hakların iade edilmesi, bu ihlali gerçekleştirenlerin cezalandırılması, anılan eylemlerle ilişkisi olanlara yönelik yaptırım uygulanması, soykırıma uğrayan halkın mallarına sahip çıkan yabancı devletler, bankalar ve özel kişilerin de maddi sorumluluk taşıması için çağrıda bulunuyor.
26 Şubat 1992’de Hocalı’da ne oldu? Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde 7 bin kişilik nüfusa sahip ve coğrafi konumu itibariyle bölge için stratejik öneme sahip Hocalı ilçesi 26 Şubat 1992 tarihinde Ermenilerin yeni bir Türk soykırımının adresi olmuştur.

Hocalı Soykırımı konusunda neler yapılabilir?

Hocalı soykırımı Ermenilere gereken cevabın verilmesi noktasında yakın tarihimizin en önemli trajedilerinden biridir. Hocalı olayı uluslararası hukuk açısından da insanlık açısından en büyük suçlardan biri olan Soykırım olarak değerlendirilmelidir. Ermenilerin Hocalıda Azerbaycan Türklerine karşı yaptıkları toplu imha 9 Aralık 1948’de BM tarafından kabul edilen Jenosit Sözleşmesinin 2. Maddesinde yer alan “ milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları katliam BM Jenosit Anlaşmasında, jenosidin gerçekleşmiş sayılacağı koşullarını sayan 2. maddesinde yer alan beş bendin ilk ikisi ile uyum göstermektedir. İlgili maddede soykırımın gerçekleşmesi için bu bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli olduğunu belirtilmektedir. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları toplu katliam BM Jenosit Anlaşmasında jenosidi düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin katl edilmesi” ve b) bendinde yer alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi” koşulları ile birebir uyuşmaktadır.
Ayrıca Hocalı katliamı, uluslararası hukukta saygın bir yere sahip Nürenberg Mahkemesi Kuruluş Senedinde ve Mahkeme Kararında Tanınan (kabul edilen) Uluslararası Hukuk İlkeleri” metnin 6. ilkesinin ii) bendinin de c. fırkasında tanımlanmış insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında da ele alınmalıdır.
Bu açıklamalardan sonra Hocalı Soykırımı ile ilgili devlet, sivil toplum örgütleri veya birey olarak yapabileceklerden bazılarını öneriler halinde sıralamak mümkündür.
1. Her şeyden önce Hocalı Soykırımı bu niteliğinin uluslararası hukuk çerçevesinde kabul edilmesi ve sorumluların cezalandırılması için Azerbaycan devleti resmen Lahey Adalet Divanına başvurarak 9 Aralık 1948’de BM tarafından kabul edilen Jenosit Sözleşmesi çerçevesinde dava açmalıdır. Başvuruda gerekli deliller çerçevesinde Ermenistan’ın bugünkü Devlet Başkanı Robert Koçaryan ve Savunma Bakanı Serj Sarkisyan da dahil Hocalı Soykırımını gerçekleştiren bütün siyasi ve askeri komutanların ismi net biçimde belirtilmeli ve cezalandırılması istenmelidir. Hem Ermenistan (1993’de) ve hem de Azerbaycan (1996’da) BM Jenosit Anlaşmasını imzaladıkları için bu anlaşma kendilerini bağlamaktadır. Örneğin, Bosna Hersek bu mahkemeye başvurarak Yugoslavya eski Devlet Başkanı Slobadan Miloşeviç’in yargılanması için dava açmıştır. Ve uluslararası mahkeme Miloşeviç davasında 1995’de Srebrenitsa kentinde yedi bin Boşnak’ın katledilmesini soykırım olarak kabul etmiş ve sanığı bu suçtan da yargılamıştır.
Gerçi bu girişimle hukuki bir sonuca varılması bugünkü şartlarda gerçekçi gözükmeye bilir. Fakat başvurunun, ret edilmesi halinde bile yankılarının büyük siyasi ve propagandif yararları getireceği muhakkaktır. Böylece Batıda hakım olan “Türkler Ermenileri kesti.” veya “Ermeniler Karabağ’da kendi bağımsızlık mücadelesini veriyor.” benzeri yanlış ve zararlı yargılarda bir kırılma yaşata biliriz.
2. Hocalı Soykırımı konusunda hukuki bakımdan yapılabilecek diğer bir girişim sivil örgütler ve birey bazında olmalıdır. Üste Hocalı Soykırımı’nın insanlığa karşı işlenen suç olduğunu belirtmiştik ve bu tür suçlara karşı dünyanın birçok ülkesinde dava açılabilir. Bu noktada dünyanın her yerinde bulunan Türkler hem bireysel hem de örgütlü biçimde vatandaşı oldukları ülkede örneğin ABD’de, Almanya’da veya Belçika’da Hocalı Soykırımının suçluları olan Ermeni siyasi ve askeri yetkililerine karşı sayısız dava açabilirler. Bu davaları sistemli bir biçimde açmamız ve basını da iyi bir biçimde kullanabilmemiz halinde mükemmel bir propaganda yapmış olacağımızı muhakkaktır.
3. Bir de Hocalı Soykırımının dünyada bilinmesi, sorumluların cezasına bulması için uygun zemin hazırlanması için yapılması gereken siyasi girişimleri de yapmamız gerekmektedir. Böylece Ermenilerin sözde soykırım veya Karabağ’da Türklerin kendilerini kestikleri yönündeki safsataları boşa çıkarmış olur ve Ermeni saldırıları karşısında devamlı kaybettiğimiz savunma konumunda çıkarak saldırı pozisyonu geçebiliriz.

Sözü edilen girişimleri şöyle sıralayabiliriz:

A) Hocalı Soykırımı’nın kabul edilmesi için uluslararası örgütler ve ülkeler nezdinde girişimler yapmalı ve bunun için gerekli propaganda faaliyetlerine biran başlamalıyız. Bunun için devlet organları, sivil kuruluşlar, Dünya Azerbaycan Kongresi, ülkelerde Azerbaycan ve Türk lobileri ve sivil kuruluşları sistemli ve koordineli bir faaliyet yürütmelidirler.

B) BM’de konu gündeme getirilmeli ve her yıl 26 Şubat günü bütün dünyadaki BM temsilcilikleri önünde gösteriler yapılmalı, Azerbaycan’ın resmi devlet yetkilisi (devlet başkanı, dışişleri bakanı veya BM büyükelçisi) Hocalı Soykırımı konusunda BM’de konuşma yapmalı ve/veya konunun anlatılması için çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir

C) Azerbaycan ve Türkiye’nin AGİT Parlamenter Asamblesinde bulunan milletvekilleri ve bu kon uya duyarlılık göstermesi muhtemel bazı ülkelerin milletvekillerinin desteği ile konunun Asamblede gündeme getirilmesi ve kabul edilmesi başarılamasa bile en azından tartışmaya açılması için girişimlerde bulunabilir. Benzer girişimi İslam Ülkeleri Konferansı nezdinde de yapmamız gerekmekte ve bu örgüt içinde başarıya ulaşılma şansı çok büyüktür.
D) Hocalı Soykırımının tanınması konusundaki çabalarımızda yabancı ülkelerin parlamentoları nezdinde sadece görüntüden başka bir anlam ifade etmeyen çağrılarla yetinmemeli, daha ciddi girişimlerde bulunmalıdır. Örneğin, Azerbaycan parlamentosu diğer ülke parlamenteri ile ikili ilişkilerde konuyu gündeme getirmelidirler. Ayrıca bu konuda ilgili ülkelerde bulunan Türk ve İslam lobileri kullanılabilir.
E) Hocalı Soykırımı gerçeğinin ve bütünlükte Karabağ veya sözde soykırım iddialarının önünde etkili bir set oluşturmak için ilgili konuları ele alan bilimsel çalışmaların teşvik edilmesi ve bunların yabanı dillere tercüme edilerek yayımlanması için çaba gösterilmelidir. Bu konuda mali destek sorunu ise Azerbaycan’a milyarlarca dolar yatırım yapan petrol şirketlerinden sağlayabiliniz. Örneğin bu şirketlerin her birinden Azerbaycan’ın tanıtılması, Karabağ gerçeğinin dünyaya anlatılması için her yıl 10 araştırma veya kitap için mali destek verilmesi istenebilir. Böylece yılda yabancı dillerde yaklaşık 200 yayın yapılmış olur.
F) 26 Şubat günü arifesinde bütün dünyada Hocalı Soykırımı ve Karabağ gerçeğini anlatan sergilerin düzenlenmesi için çaba gösterimelidir.
Özetle, Hocalı soykırımının dünyada tanınması ve sorumlularının cezalandırılması için yapılabilecek çok fazla iş var. Bu işlerin yapılarak Hocalı Soykırımı’nın dünyada hak ettiği hukuki ve siyasi değeri kazanması hem insani, hem toplumsal ve hem de stratejik amaçlar bakımından yapılması gereken önemli bir görevdir.

KORKUNÇ KATLİAMLAR

SSCB'nin son döneminde Ermenistan'ın Azerbaycan'dan toprak talebiyle başlayan çatışmalar, her iki ülkenin bağımsız olmasıyla savaşa dönüştü.
Ermeni güçleri Ermenistan'da konuşlanmış Rus askeri güçlerinin desteğiyle Azerbaycan topraklarını işgal etmeye başlarken, Azerbaycan Türklerine karşı kıyım ve katliamlar da hız kazandı.
Azerbaycan kaynaklarına göre, Yukarı Karabağ bölgesindeki Hankendi'de konuşlanan Rus 366'ncı motorize alayının desteğindeki Ermeni güçleri, 25 Şubat 1992 gecesi ağır silah ateşi desteğiyle bir süredir kuşatma altında tutulan Hocalı kentine girdi.
Ermeni güçleri, bölgedeki çatışmalar nedeniyle 7 ila 10 bin olarak bilinen nüfusunun 4 bine kadar düştüğü kentteki yaşlı ve çocuklardan oluşan sivil halkı ayrım yapmadan vahşice katlederken, kentten şans eseri kurtulanların ifadeleriyle uygulanan vahşet gün yüzüne çıktı.

Bölgeye belli bir süre sonra girmesine izin verilen yabancı gazetecilerin izlenimleri Batı ve Rus medyasında “tarihte eşi görülmemiş vahşet, gözleri oyulan, derileri yüzülen çocuk ve kadın cesetleri, diri diri yakılan insanlar” gibi ifadelerle yer aldı.

Daha sonra yapılan belirlemeler doğrultusundaki resmi açıklamalara göre, Hocalı'daki katliam sırasında çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 613 kişi katledildi, 1275 kişinin esir veya kayıp olduğu kesinleşti.
Ancak söz konusu belirleme çalışması bölgeye ilişkin önceki kayıtlı nüfus ve şans eseri katliamlardan kurtulanların ifadeleri doğrultusunda yapılabildiği için, gerçekte Hocalı'daki katliamda hayatını kaybedenlerin çok daha fazla olabileceği ifade belirtiliyor.

Kayıp olarak bilinenlerin bir bölümünün de katliam kurbanları arasında olduğu öngörülürken, halen Ermeni işgali altında olması nedeniyle bölgede geniş çaplı bir inceleme bugüne kadar yapılamadı.

Yukarı Karabağ bölgesinde yapılan bu katliamlar sırasında bölgedeki Ermeni güçlerinin başında ise bir önceki ve bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanları Robert Koçaryan ve Serzh Sarkisyan gibi isimler de yer alıyordu.

Azerbaycan Eğitim Bakanliığı Izmir Eğitim Temsilcisi Cavit Aliyev ise dün yaptığı konuşmada “Türkiye Cumhuriyeti'ni 'sözde Ermeni soykırımı' yapmakla suçlayanlar, maalesef Ermenilerin Anadolu'da ve Azerbaycan'da yaptıklarını görmezden gelmektedir” dedi.

Ermenilerin Mayıs 1992'de Nahçıvan'a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askeri müdahalede bulunabileceğini açıklamıştı. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer'e saldırmasıyla harekete geçti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermedi. Kararın ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlatıltı.


Consulate General of the Republic of Azerbaijan
Press Servıce